Hun Sanatı / Yrd. Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu
Hunların (Hsiung-nu) sanatından söz ederken bir ön kabul ile hareket etmek durumundayız. Çünkü Proto-Türkler grubu içerisine giren ve Çin kaynaklarının M.Ö. 2000’den daha erken tarihlere kadar geri götürdüğü1 Hunların atalarının sanatından değil, siyasi bir birlik oluşturan ve ortalama M. Ö. 244-MS. 216 tarihleri arasında söz konusu olan Büyük Hun İmparatorluğu’nun hakim olduğu topraklarda geliştirilen sanattan (ve arkeolojiden) söz edeceğiz. Dolayısıyla söz konusu devletin kurulduğu zamanın öncesinden söz etmiyor olmamız, Hunların daha erken dönemlerde var olmadığı anlamına gelmemektedir.
Ağırlık merkezinin, Orhun-Selenga ırmakları ve Ötüken havalisi, Ongin ırmağı üzerindeki Karakurum ile Ordos bölgesi arasında olduğu anlaşılan Hun siyasi birliği, zamanla bütün Orta ve İç Asya’yı egemenlik altına almış ve bu geniş bölgelerde ilk defa bir kültür ve sanat birliğini sağlamıştır. Daha erken devirlerde doğrudan veya dolaylı olarak Proto-Türklerle de ilgili olan ve Isakova, Serovo, Kitoi, Kelteminar, Afanasyeva, Andronovo, Karasuk, Tagar ve Taştık gibi değişik isimlerle anılan kültürler kısmi kültür ve sanat bölgeleri meydana getirmişlerdi.2 Yukarıda söylediğimiz gibi, Hun hakimiyeti, bu farklı kültür bölgelerini bir kültür ve sanat potası içine sokmuştur.
Zamanla genişleyen Hun toprakları doğuda Kore’ye kuzeyde Baykal Gölü, Ob, İrtiş, İşim nehirlerine, batıda Aral Gölü’ne, güneyde Çin’de Wei Irmağı, Tibet yaylası-Karakurum dağları hattına ulaşmıştır.3
Dolayısıyla bu sınırlar Hun sanat ve arkeolojisine ait materyalin nerelerde aranabileceğini göstermektedir.
Hun Sanatı ve Arkeolojisi Üzerine Yapılan Çalışmalara Kısa Bir Bakış
Hun Devri üzerine bilgiler veren çeşitli Çin resmi tarihlerini ve erken dönemlerdeki seyyah, din adamı ve elçilerin raporlarını bir tarafa bırakırsak (ki bu kaynakların önemli bir kısmı Hunlardan sonraki devirler hakkında bilgi verirler) Hun Dönemi ile ilgili çalışmaları daha ziyade 17. yüzyılda başlatmak gerekir.
Bu yüzyıldan itibaren çeşitli nitelikte ve farklı meslek gruplarından insanlar Hun kurganları ve eserlerinin bulundukları çevrelere gitti. Bununla birlikte bu ilk çalışmaları bilimsel olarak nitelemek pek mümkün değildir. Daha ziyade maddi menfaatlere yönelik yapılan bu faaliyetlerin çoğu kaçak arkeolojik kazılar şeklindeydi. Bu duruma ilk yasal engelleme Çar I. Petro’dan (1869-1725) geldi. Bir ihbar üzerine kaçak kazılardan elde edilmiş çok değerli altın eserlerden meydana gelen bir grup sanat eserine devletçe el konuldu.
Ancak asıl önemli olay daha sonra meydana geldi. Bu arada çoğu Proto-Türk ve Hunlara ait kurganların talan edilmesine devam ediliyordu. Bulunan eserler satılıyor veya altın potalarında eritiliyorlardı.
1715 yılında bir erkek çocuk dünyaya getiren Çariçe’ye sunulan çeşitli hediyelerden bazıları bu konuda bir dönüm noktası oldu. Madencilik işi ile uğraşan Nikita Demidov isimli biri, Sibirya kurganlarından elde edilen altından yapılmış, Hayvan Üslubu grubuna giren sanat eserlerini hediye olarak sunmak üzere saraya getirdi. Nihayet bu eserlerin önemini anlayan Çar Petro 1718 yılında devletin bütün valilerine emir göndererek, eski olan her şeye el konularak bunların St. Petersburg’a gönderilmesini sağladı.4
Bugün hâlâ Hermitage Müzesi’nde bulunan ve başlangıçta Kunst Kammer’de toplanan Sibirya Koleksiyonu örnekleri, sözü edilen müzenin en değerli eserleri arasında sayıldı. Bu grup nesnelerin bir kısmı Tobolsk Valisi N. P. Gagarin ve Çerkaski’ nin çabaları sonucunda satın alınmıştı.
Yine bir gelişme olarak 1764 yılında Çarlık Rusyası’nda defineciliğin yasaklanmasını belirtebiliriz. Ancak aslında Çar bu eserleri kendi propogandası ve hazinesi için toplamıştı. Belki de bu yüzden bu eserlerin bir kısmı daha sonraları kaybolmuştur.
18. yüzyılın sonunda, Sibirya ve Altaylar’da eser toplama faaliyetleri Florov (1793), Petroviç Tovostin (1879) vb. kişiler tarafından sürdürülüyordu.
Bu arada yine sözü edilen bu bölgede çalışmalar yapan W. Radloff, 1859-1871 arasında çeşitli faaliyetlerde bulundu. Önemli oranda sanat ve arkeoloji nesnesinin ortaya çıkarıldığı Berel ve Katanda kurganları 1865’te onun tarafından kazılmıştı.
Rostovtzeff, Minns, Talgren gibi araştırmacılar ise Bozkır kuşağı üzerinde ortaya çıkan çeşitli eserler ile ilgili çalışmalarını sürdürmekteydiler.
1915 ve 1916 yıllarında Tuva bölgesinde çeşitli araştırma ve kazılar yapıldı.
Türk sanatı ve arkeolojisi bakımından önemli materyallerin ortaya çıkarıldığı Pazırık Kurganları 1924 yılında keşfedildi.
1912’de Noın-Ula kurganları ile ilgili çalışmalara başlanmış, arkeolog Kozlov ve ekibi 1925’te burada bir kazı yaparak kurganın envanterini gün ışığına çıkarmıştır.
Griaznov ve Rudenko 1927 yılında Ursula ırmağı kıyısında Şibe kurganını ortaya çıkardı.
S. I. Rudenko ve Griaznov’un muhtelif kazıları ile bilim alemine tanıtılan Pazırık kazıları 1929’da başladı. Bu yıl kazılan I. kurgandan sonra 1947-48’de üçüncü kurgan, 1948’de dördüncü kurgan ve 1949’da ise beşinci kurgan kazılarak gün ışığına çıkarılmıştır. Bahsedilen son yılda 6, 7, ve 8 numaralı üç küçük kurgan da kazılmıştır. Bu arada Başadar kurganı da 1950 yılında kazılarak gün ışığına çıkarıldı.
1956 yılında T. Dorzhsuren ve diğer bir grup arkeolog Hun Devri’ne ait Hangay dağlarında Khunui Nehri havzasında keşfedilen bir alanda üç yüz civarında mezarı gün ışığına çıkardılar. Günümüze yakın zamanlarda da çeşitli arkeolojik siteler keşfedildi ve buralarda araştırmalar yapıldı.
Bu çalışmalardan başka 1969-70 yıllarında bir Kazak-Türk arkeoloğunun büyük başarısını zikredebiliriz. Kimilerine göre Saka, bir kısım Türk araştırmacılara göre ise Hun Devri’ne ait olan Issık Kurganı Kemal Akişev tarafından Alma-Ata’nın 30 km kadar yakınında Issık Rayonu’nda Esik Çayı’nın kenarında tespit edilerek kazısı yapıldı.
Türk arkeolojisi için önemli olan bu kurgandan başka, Pazırık kültürüne dahil edilebilecek Ulandırık kurganları dağlık Altay bölgesinin güneydoğusunda yer alan sekiz kurgan grubundan meydana gelmekte olup, Sovyet Bilimler Akademisine bağlı olarak çalışan V. D. Kubalev’in liderliğinde kazıldı. Buradaki kazı ve çalışmalar 1968, 1969, 1972 ile 1975 yılları arasında ve 1980-1981’de gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca son zamanların en büyük başarısı ise 1990’lı yıllarda Ukok platosunda kazılar yapan Natalya Polosmak, ekibi ve başka bilim adamları tarafından gerçekleştirildi. Sözü edilen yerde, Ak Alaha Mezarlığı ve Kuturguntas mezarlığında ortaya çıkarılan kurganlardan başka bir de bir asil soydan bir kadına ait olduğu anlaşılan çok önemli bir kurgan kazılarak gün ışığına çıkarıldı.
Bu arada geçtiğimiz yüzyılın sonunda Rus arkeoloğu Y. D. Tal’ko-Grintsevich Kyakhta’nın 10 km doğusunda Baykal boyunda Sudzhinsk’de 214 Hun mezarını buldu.
Hun Devri Türk Mimarisi
1. Mezar Mimarisi Hunlarda Defin Gelenekleri
Hunlarda rastladığımız “kurgan” adı verilen mezar anıtlarını ve bu kurganlardaki çeşitli eşyaların niteliğini daha iyi anlayabilmek için onların ölüm ve definle ilgili geleneklerine bir göz atmamız gerekmektedir.
Hunlara ait ölüm ve cenaze defnetme konuları ile ilgili inançlar, onların ataları devrinde ve diğer Proto-Türk döneminde oluşmuştur. Hatta bazı geleneklerin ve inançların daha erken devirlerden köklerini aldığı da ifade edilebilir. Zaten bilindiği gibi, Neolitik Dönem’den itibaren “kurgan” tipindeki mezarlara rastlamaktayız.
Asil soydan birisi öldüğü zaman, onun cesedinin bir müddet çadırda bekletildiğini ve cesedin kokmaması için iç organlarının çıkarılarak bir çeşit mumyalama işleminin yapıldığını biliyoruz. Neticede ölünün gömüleceği bir kurganın inşası belli bir süre alarak tamamlanıyor. Cesedin uzun süre bekletilmesinin ana sebebi dini inançların yanında, toprağın kazılması işleminin zorluğundan (bu bölgelerde toprak genellikle belli bir derinliğe kadar donmuş durumdadır) ve kurganın inşa edilişinin de epey zaman almasından kaynaklanmaktadır.
Cenaze töreni sırasında yapılan işlemler, ölen kişinin öteki dünyada bu dünyadakine benzer bir hayat yaşayacağına inanıldığını göstermektedir. Kurganın kalıcı bir yapı olarak inşa edilmesi, içerisinin oturulan bir evmiş gibi düşünülmesi, çoğu kere ölen kişinin atının, eşyalarının ve silahlarının beraberinde gömülmesi, hatta küçük sehpa tipi masalarda yiyeceklerin yer alması bu konuya işaret etmektedir. Ayrıca mezarın içinde ölüye sunulmuş çeşitli hediyeler de yer almaktadır.
Öte yandan defin geleneklerinden, yas işareti olmak üzere atların kuyrukları kesiliyor (tullama denilen işlem) veya değişik şekillerde örülüyor ya da bağlanıyordu. Bu arada bazı kurganlarda yoğ merasimi esnasında sunulan kurbanlar (daha ziyade at kurbanı) şölen esnasında yenildikten sonra, kalan artıkları ve kemikleri de çoğu kere bu mezarlara atılıyordu. Bu kurban hayvanlarının kalıntıları bazen çok sayıda hayvanın bu törenlerde yenildiğini gösteriyor. Örneğin Arzhan kurganında binlerce sayıda at kalıntısına rastlanmıştır.
Çin kaynakları Hunların cenaze merasimleri hakkında, Göktürklerde görüldüğü kadar ayrıntılı bilgi vermemekle birlikte, defin esnasında tabut kullanıldığı ve tabutların altın ve gümüş işlemeli kumaşlarla veya kürklerle örtüldüğü belirtilmektedir. Bu ifadeler bizim fazla işimize yaramamaktadır. Çünkü biz bu bilgilerin kat kat daha fazlasını kazılarla ortaya çıkarılan kurganlardan öğrenebiliyoruz.
Kurganların Genel Yapısı ve Özellikleri
Kurgan kelimesi çeşitli sözlüklerde, temel olarak iki anlama sahiptir: Tepe veya üzerinde koruyucu tepe şeklinde bir bölüm bulunan tümülüs tipinde mezar ve kale/hisar/şehir. Kurgan kelimesi ilk olarak Codex Cumanicus’ta karşımıza çıkmakta olup burada “mezar tepesi” olarak izah edilmiştir.7 Böylece daha ziyade ölünün muhafaza edildiği yer olan mezar üzerindeki koruyucu nitelikteki suni tepelere bu ismin verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle esasında kurganlı mezar denilmesi gereken bu yapılar genel olarak tümülüs biçiminde mezar anıtı şeklinde anlaşılmış ve düzenlemenin tümü için kurgan ismi kullanılmıştır.
Çeşitli Türk şivelerinde, bunların özelliklerine göre kullanılan bu kelimenin kökünün, ” korumak” fiiliyle ilgili olduğu düşüncesi en çok kabul edilen görüştür. Kurgan/Korgan kelimesinin kökü “korı” dır.
Nitekim Divanü Lügat-it-Türk’te “kor” ziyan, “koru” dikenli tel, “korı” ise “korumak” anlamına gelmektedir.8 Böylece kaleler ve kale şehirlerin (Ordu/Kurgan) “korumak” fiiliyle ilişkisi, mezarların üzerindeki koruyucu suni tepe için de geçerli sayılmış ve bunlara kurgan denilmiştir.
Kurganlar dış görünüşleriyle tümülüs tipi mezarlardır. Bakıldığında ilk göze çarpan şey küçük bir tepe meydana getiren toprak-taş yığınıdır (Resim 1 -2).
Orta ve İç Asya’da Türkler ve bazı komşuları çoğu kere büyük hükümdarlarının mezarlarının bulunmasını istemediklerinden kurganları kolay kolay ulaşılamayacak yerlerde yapıyorlardı. Bu nedendendir ki birçok büyük Türk hükümdarının kurganının nerede olduğunu bilmiyoruz. Ancak bütün bunlara rağmen birtakım kurganların hırsızlar tarafından soyularak altın ve gümüş eşyalarının çalındığını ve mezardaki eşyaların düzeninin karıştıralarak, yapıda tahribat meydana getirdiklerini biliyoruz (Resim 3-harita-).
Kurganlar boyutları açısından küçük, orta büyüklükte ve büyük olmak üzere üç grupta toplanabilir. Pazırık’taki kurganları ön plana alırsak, küçükler 13-15 m. çapında veya daha küçük çapta, orta büyüklükte olanlar, 20-24 m. civarında ve daha büyük olanlar ise 30 ila 46 m. arasında bir çapa sahiptir. Büyük kurganlar alan olarak yaklaşık bir ölçüyle 51 -55 metre karelik bir alanı kaplamaktadır. Bu ölçü IV. Pazırık kurganında 30 metre karedir. Bahsedilen kurganlarda yüksekliğin çapa oranı aşağı yukarı 1:10’dur.
Pazırıktaki küçük kurganlarda ağaç kütüklerinden yapılmış mezar odaları küçük olup fazla eşya ihtiva etmez. Odanın dışında da sadece iki veya üç at gömülüdür. Orta boyuttaki kurganlarda çok sayıda at defnedilmiş olup, ceset ayrı bir odada ağaçtan oyulmuş lahit (tabut) içerisinde bulunmaktadır. Büyük kurganlar ise iki bölümlüdür. Üst kısmı taşımak için direk sistemi kullanılmıştır. Başka yerlerde bunların daha çok katlı olduğu da görülebilir.
Tepeciğin altında yer alan asıl mezar odası, bazen tek bir oda veya çukurdan ibarettir. Bazen ise çok katlılık ve daha karmaşık bir sistem söz konusudur. Aslında muhtemelen asıl gömünün yapıldığı odanın veya çukurun üstündeki giriş mekanına da kurgan denilmektedir. Çünkü bu kısım altta yer alan defin yerini -çukurunu- gizlemekte korumaktadır. Cesetin bulunduğu odaya veya çukura bazen gizli bir dehliz vasıtasıyla ulaşılıyor ya da bu gömü odası büyük bir çukurun küçük bir köşesinde yer alarak üzeri taş ve toprakla ayrıca kapatılabiliyordu. Çoğu kere özellikle İç Asya bölgelerinde ister cenazenin yer aldığı kısım isterse yukarıdaki bölüm olsun odalar bölgeye özgü karaçam kütüklerinden yapılmaktaydı. Bu kütükler bugün “Çantı” denilen teknikte olduğu gibi çoğu kere çivisiz olarak bağlantı yerlerinden birbirine raptediliyordu.
Mümkün olduğu kadar özenle ele alınan cesedin bulunduğu bölme veya oda, genellikle kalas veya ağaç kütüklerden yapılma zemin döşemesine ve duvarlara sahipti. Ceset genellikle ağaçtan oyulmuş bir lahitte, bazen mumyalanmış olarak ve çoğu kere yan yatmış şekilde-başı doğu yönünde olmak üzere- yer alıyordu. Bazı kurganlarda iç içe birden çok tabut/lahit kullanıldığı da görülmekteydi.
Bu arada ölen kişinin cesedinin tabutsuz olarak konulmasına da rastlanmıştır. Cesetlerin bazen ayaklarının ve başının altına tahta yastıklar konulmaktaydı. Silahları törelere göre gövdesinin yakınında uygun yerlere yerleştiriliyordu. Üzerinde bulunan elbiselerden başka mezarın çeşitli yerlerine çantalar, başka elbiseler, küçük masalar, kaplarda veya kazanlarda etler vb. yer alabilmekteydi. Bazen cesedin bulunduğu yerde, büyük mezarlarda ayrı bir bölümde, zaman zaman bir taş platform üzerinde yatırılan kurban edilmiş at kadavralarına da rastlanmaktadır.
Esas cesedin dışında bazen erkek veya kadın başka cesetlere de rastlanır. Bu cesetler zaman zaman ayrı bir seviyede ve yerdedir. Bazı durumlarda birlikte gömülmeye de rastlanır. Çoğu araştırmacılar birçok eski kavimde görüldüğü üzere, asıl ölü dışındaki cesetlerin onlarla birlikte gömüldüğünü iddia etmekten heyecan duyarlarsa da bunun net ve yeterli delilleri yoktur. Bu sözü edilen diğer ölüler de kendi eşyaları veya silahlarıyla birlikte yer alırlar, ancak onlara ait nesneler daha az gösterişlidir.
Öte yandan bazı kurganlarda, inşa sırasında kullanılan araba, kazma-kürek vb. malzemelerin de mezarın içine yerleştirildiği veya gelişi güzel yuvarlandığı görülmektedir. Hatta bazen atlarda bu son toprak yığını içerisinde yer almıştır.
İçindeki envanteri aşağı yukarı bu şekilde olan kurganların inşası tamamlandıktan sonra, mezarın örtülmesi için gerekli işlere başlanır. Ancak alt yapının üst kısmı taşıyabilmesi için dikey destekler ve duvarları sağlamlaştıran dayaklar vb. sistemler de uygulanır. Sonra mezar çukurunun üzeri tomruklarla kapatılır. Yatay olarak yerleştirilen bu tomruklar bazen birkaç tabaka olur. Bu tomrukların üzerine ayrıca ağaç dalları ve kabukları, kökler, çalılar yerleştirilir ve mezarın kazılışı sırasında çıkan toprak en üste yığılır. Böylece bir tepe oluşturulduktan sonra, önce daire biçiminde taşlar yerleştirilir ve sonra diğer kısımların üzeri irice taş parçaları ile bir yığın haline getirilir. Bazı yerlerde bu taşların üzerini toprak ve çimler kaplar. Dışarıdan bakıldığında bir tümülüs görünüşü veya buna benzer bir görünüm ortaya çıkar. Bazı mezarlarda ise bu taşlar olmayabilir.
Zaman içerisinde artık kutsal bir yer sayılan ve yeri bilinen kurganlarda üst üste gömülmeler olmuştur. Bu yeni gömülmeler mezar yapısının niteliğini ve şeklini değiştirebilir. Örneğin az evvel bahsedilen Arzhan kurganında ana kurgan odasının etrafına yığılan diğer odalar kurgana büyük bir dairevi görünüm kazandırmıştır.
Küçük tepeler halinde dış görünüşe sahip bazı mezarlara ise, kurgan demenin doğru olup olmadığı tartışılabilir. Bunlar daha çok sandık mezar tipinde taş plakalardan ibaret bir mezar çukuruna gömülmüş olabilir. Ya da dörtgen veya oval bir çukur içinde herhangi bir oda olmaksızın cesedin yer aldığı basit bir düzenleme de söz konusudur.
Öte yandan bazı yerlerde kurganların yakın çevresinde bir kurban ve ibadet alanı veya kurban sunağı bulunmaktadır. Bir kısım kurganlarda ise, doğuya doğru dikili taş sıraları uzanır (balbal?). Bu nedenle kurganları ele alırken etrafları ile ilişkilerine dikkat edilmelidir.
Bu arada Orta Asya ve Kuzey Karadeniz bölgesindeki bazı kurganlarda -malzemenin daha kolay bulunmasına bağlı olarak- taş odalı kurganların da inşa edilmiş olduğunu biliyoruz. Bu tip mezar odaları daha çok Grek veya Anadolu etkili tipler olarak kabul edilmektedir.
Kurganların bir bölümünün hangi etnik yapıya ait oldukları tartışmalıdır. Bunların en meşhurları Pazırık kurganlarıdır. Çeşitli araştırmalarda bu kurganlar İskitlere mal edilmiştir. Burada açıklanması hayli uzun sürecek nedenlerden oluşan ve bize göre hatalı olan bu görüş dışında bu mezarların Yüeçilerle ilişkili olabileceğini düşünenler de vardır.9
Bizim düşüncemize göre Pazırık kurganları veya genelde Pazırık Kültürü bir Proto-Türk veya Hun (Hsiung-nu) kültürüdür. Çünkü gerek Hunların ataları gerekse genel olarak Proto-Türk dediğimiz topluluklar en azından M.Ö. 2. binden beri bu topraklar da ve yakın çevresinde yaygın olarak yaşıyorlardı. Bu mezarlardan çıkan arkeoloji ve sanat malzemelerinde tespit edilen gelenekler (yaşantı tarzı, gömme ve ölüm adetleri) İslamiyet’ten sonraki devreler dahil olmak üzere Türk sanat ve arkeolojisinde, ayrıca kültüründe büyük oranda benzer biçimlerde var olmuş ve yaşamıştır. Özellikle erken Orta Çağ sonuna kadar olan tarihte Türk toplulukları Pazırık’takine benzer kültür ve sanat geliştirmişlerdir.
Kurganlar yurt tipi çadırlar ile birlikte, İslamiyet’ten sonraki Türk mimarisinin en önemli yapı tiplerinden olan kurganların kaynağını teşkil etmektedir. Müslüman Türk devleti olan Karahanlılara ait olduğu düşünülen eşyasız kurganlar dahi vardır. Kümbetler ise cenazelik ya da mumyalık denen kısımları çoğu kere toprak altında kalmak üzere iki katlı olarak düzenlenmişlerdir. Bilindiği gibi bu şekilde düzenleme kurganlar da da vardı.10
Kurgan Mimarisi Örnekleri
Pazırık Kurganları
Pazırık kurganları, 1929 yılında Rus arkeologları S. I. Rudenko ve M.P. Griaznov tarafından kazılarak gün ışığına çıkarıldı. Bunlar Altaylar’da, Büyük Ulagan vadisinde, Teletskoye Gölü’nde birleştikten sonra dökülen Çulışman ile Başkaus nehirleri arasında Pazırık denilen mıntıkada yer almaktadır. Bu kurganlar Greenwich’e göre 50 derece 44′ kuzey ve 88 derece 03′ doğu boylam ve enlemleri arasında bulunmaktadır.11
Sözü edilen kazılarla ortaya çıkarılan ilk kurgan, tamamen donmuş durumda olduğu için çürümesi çok kolay olan içindeki envanterini de muhafaza edebilmişti. Yıllık sıcaklık ortalaması çok düşük olan bu bölgede yaz ayları bile serin geçiyordu. Bu iklim birçok mezarın içinde buzlaşmaya yol açmaktaydı ki, Ruslar buna “Merzlota” adını vermekteydiler. Ayrıca mezarların üstünü örten taşlar da bunların içinin serin kalmasında yardımcı olmuştur. Bu arada mezarların içine sızan ve çoğu kere donmuş olan sular da korumaya katkıda bulunmuştur.12
Pazırık kurganları, büyüklü-küçüklü 40 civarında mezardan meydana gelmiştir. Bunların ancak beş tanesi büyük kurganlar sayılabilir. Bu grubun 2 tanesi kuzeyde (3 ve 4 numaralı mez.), ikisi orta kesimde (1 ve 2 nu. mez.) ve bir diğeri de güneyde (5 nu. lı kurg.) bulunmaktadır.
Mezarlar genel olarak M.Ö. 5-3. yüzyılla tarihlendirilmekle birlikte, daha sonra bir kısım araştırmacılar tarafından bu tarihler, M.Ö. 2. yüzyıla kadar indirilmiştir. Hatta B. Ögel bu kurganların kuvvetle muhtemel M.Ö. II-I. Yüzyıla ait buluntular içerdiklerini vurgulamaktadır.13
I. Pazırık Kurganı
I. Pazırık kurganı, 50 m. çapında ve 2 m. yüksekliğinde bir taş yığını altında bulunmaktaydı (Resi. 4). Bu suni tepenin doğu tarafına doğru dikili taşlardan oluşan bir yol bulunuyordu. Yığının orta kısmının altında bir kenarı 7.20 m. uzunluğunda kare bir çukur yer almaktaydı. Çukur dibindeki alan ağız kısmından daha dar idi. Hafirler çalışmalarını ilerlettikçe ağaç kütüklerinden oluşan koruma tabakalarına rastladılar. Bu tabakanın altında ise, kurganın ortasındakine benzer iç içe geçmiş iki odaya ulaştılar.
Üstteki kısımda, mezar çukurunun kazılmasında kullanıldığı düşünülen bir kürek parçası, çekiç ve keski vardı. Bunlar işleri bittikten sonra mezara atılmıştı. Kurganda, inşa esnasında kullanılan tahta bir arabaya bile rastlanmıştır.
Lahit odasının dışında, mezar çukurunun ağzında sopa ile vurulup öldürülerek kurban edilen atlar, eyer ve bütün koşum takımlarıyla birlikte çukura yuvarlanmıştır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz, mezara yığılan taş ve toprağın altında, yer yüzeyine kadar gelen ve birkaç tabaka olan çam odunları, onun altında ise huş ağacı parçaları ve dumanlı çay çalısı yaprakları yer almaktaydı.
En alttaki iki odanın daha dışta olanının duvarı, tabanı ve çatısı tomruklardan inşa edilmiştir. Duvarlar arasında kalan boşluk taş parçalarıyla doldurulmuştur. Ayrıca çatıyı destekleyen ve kuzey ve güney duvarlarda bulunan üç adet direk söz konusuydu. Duvar ve çatı çift tabakalı olarak yapılmıştı. Odanın duvarları kareye yakın bir şekil göstermekle beraber aynı uzunlukta değildi. İçteki odanın kütükleri ise dıştakinden daha itina ile yontulmuştu.
Daha dıştaki odanın boyutları 4.45 x 6.15 x 1.4 m. dir. Daha içteki kısım ise 3.35 x 4.87×1.4 m.dir. Mumyalanmış ceset yine belirtildiği üzere ağaçtan oyulmuş bir lahitte (ölçüleri 3.7 m. x 80-65 cm.) yer almaktadır. Jetmar bu lahtin üç gövdeli olduğunu söylemektedir.
Lahit kapağı çam ağacındandır. Bunun üzerinde horoz şeklinde deriden kesilmiş şekiller vardı. Horozlar aynı tabut üstünde çift başlı kuş (kartal?) şeklini alıyordu. Bu ağaç lahit, kalastan bir tabanın üzerindedir. Daha altta odanın zemini taş parçalarından bir tabaka ile kaplanmıştır. Duvarlara keçeden yapılmış dokumalar asılmış, ölünün şahsi eşyaları, ayrıca tabak, çatal, bıçak gibi malzemeler ve yiyecek ve içecekler (üzerlerine konulduğu üst kısmı sökülebilir nitelikte masalarla birlikte) de burada yer almıştır. Silahlar arasında deri kaplamalı ahşap kalkan ilgi çekicidir. Ayrıca ağaçtan yontulmuş, hayvan süslemeli çeşitli eserler de vardır.
Bulundukları kısımda atlar, eyerler (geyik kılından doldurulmuş keçe minderler şeklinde idiler) koşum takımları, süslemeli kısımları ve kamçılar ile birlikte bulunmaktaydılar. Atların ikisinin, başında bulunan maskeler vardı. Bunlardan özellikle “geyik başı” şeklinde olan dikkati çekmektedir.14 Anlatıldığına göre atlar çok iyi durumda idiler ve onların asil at soylarından geldikleri anlaşılıyordu. Jettmar’a göre bunlar Fergana ve Türkmenistan’daki en iyi at soylarına benzemekteydiler.15
Kurgan’da yer alan on adet at (sekizi iki sıra halinde, kafası doğuya döndürülmüş olarak, batıda bulunan geri kalan iki at ise başları güneye döndürülmüş olarak bulundu) kadavrasının özelliklerini gözden geçiren A. İnan, bu kurganın Hun sanatına (veya en azından Proto-Türk sanatına) ait olduğuna dair önemli ipuçları sunmaktadır.16 Bunlar:
- Atların on kabileye ait olduğuna işaret olarak, sayılarının on ve kulaklarındaki nişanların ayrı ayrı olması,
- Ölü ile beraber gömülmeleri,
- Atların kuyruk, yele ve topuk saçaklarının (yas işareti olarak) kesilmesi,
- On atın da aygır (erkek) olması; gibi özelliklerdir.
II. Pazırık Kurganı
Yine S. I. Rudenko’nun kazısını gerçekleştirdiği, beş büyük kurganın yer aldığı bir mezarlık alanında bulunan bu kurgan 36 m. çapında ve 4 m. yüksekliğinde tepe şeklinde bir toprak yığını biçiminde olup, alttaki mezar odasını koruyucu durumdadır (Resim 5).
Burada kurgan I’de birkaç tabaka olan huş ağacı kabukları altı tabaka halinde çatıyı kaplıyordu. Yine kurgan I. de olduğu gibi kurgan II.’de de çatıyı destekleyen direkler vardı. Kurgan II.’de defin odasının üzerinde dokuz kütük tabakası bulunmaktaydı. Odanın tavanının dış yüzeyi ile kirişlerin alt yüzü arasında 20.35 cm.’lik bir aralık bulunuyordu. Diğer bazı kurganlarda olduğu gibi toprağı kazma işlemi esnasında kullanılan kürek, tahta kama ve çekiçler burada da bulunmuştur.
Kurganın altında inşa edilmiş dikdörtgen mezar çukuru 4 m. derinliğindedir. Ağaç kütüklerinden inşa edilmiş bu kısım 7.1×7.8 m. genişliğindedir. Rudenko, en içteki kısmın ölçülerini 1.53 x 3.65 x 4.92 m. daha dıştaki kısmın ölçülerini ise 4.15 x 5.7 x 2.1 m. olarak vermektedir. Söz konusu defin odası mezar çukurunun dibine döşenmiş taş parçalarından oluşan zemin üzerine inşa edilmiştir. Bu taş zemin I. kurgandakinden daha incedir. Bahsedilen taş zemin üzerinde bulunan, cesedin yer aldığı odanın tabanı da ince kalaslardan yapılmıştır. Odanın duvarı siyah keçe ile kaplanmıştır.
Defin odasında soyguncular tarafından cesetleri parçalanmış olan bir kadın ve erkek gövdesi bulunmuştur. Bunlar tahnid edilerek kurutulmuşlar yani mumyalanmışlardır. Ölçüleri 4.2 m. x 87-95 cm. x 72 cm. olan ağaç lahitte yer alan ölülerden erkek olanı 50-60 yaşları arasındadır. Erkeğin gövdesinde bulunan dövmeler dikkati çekmektedir. Sağ-sol omuz ve kollar üzerindeki bu tasvirler hayvan üslubuna uygun olarak tasvir edilmiş olup, çok daha sonraları N. Polosmak’ın Ukok’ta kazdığı kadın asilzadenin gövdesinde de bu dövme hayvan resimlerinin çok benzeri bulunmuştur.
Lahit kapağı çam gövdesinden etrafı çok dikkatli bir şekilde düzeltilerek yapılmıştı. Ağaç lahitlerin üzerinde deriden kesilmiş, koşan geyik figürleri vardı. Lahtin dibine yerleştirilmiş ince bir keçe üzerinde yatan kişi Mongoloid tipte olup, saçları siyahtır. Kafasında bir savaş aletinin darbesiyle meydana gelmiş olan delikler vardır. Elbiseler oldukça tahrip olmuştur. Bununla birlikte erkeğin giydiği sincap kürkü oldukça kalitelidir. Kurganda erkeğe ait gömlekler odanın güney batı köşesinde ele geçmiştir. Bu kürk elbise koç kafası figürleri taşıyan ince altın levhacıklarla süslenmiştir.
Mezarda ayrıca deri bir kese içinde bulunan gümüş ayna, demirden yapılmış bir topuz, tahtadan oyulmuş altın kaplı kanatlı arslan şeklinde burma gerdanlık, altın levhalarla kaplanmış tahta geyik ve grifon figürleri, kese şeklinde (üzeri hayvan figürleriyle süslü) ölü hediyeleri, iki toprak şişe, iki tahta vazo, taştan bir kandil bulunmuştur. Ayrıca dört küçük masa (bunlar in situ olarak odanın doğu bölümüne konulmuştu), ağaçtan yapılmış bir kap, deriden kesilerek yapılmış bir sığrın figürü, telli saz davul, balçıktan yapılmış iki kap ve ağaçtan oyulmuş başka iki kap mezardaki en önemli buluntular arasındadır.
Mezarın kuzey tarafında, koşum takımlarıyla ve kamçılarla birlikte yedi at kadavrası bulunmuştur. Atlardan birinin başında bulunan deri ve keçeden yapılmış bir başlık heykel anlayışında figürlerle yapılmıştır. Deri ve beyaz keçe malzemenin kullanıldığı bu başlıkta, başlığın atın alnı üzerine gelecek kısmı üstünde, bir dağ keçisi başı ve onun da üzerinde kanatlarını açmış bir yırtıcı kuş bulunmaktadır (muhtemelen kartal).
Yukarıda belirttiğimiz gibi, ele aldığımız bu mezar da I. Pazırık kurganında olduğu gibi soyulmuştur. Hırsızlar atların bulunduğu odaya dokunmamışlardı. Bir kısım bilim adamları bu at başlıklarının ön tiplerinin Asurlularda görüldüğünü ileri sürmektedirler.
Atların gömüldüğü odacık, defnedilen cesetlerin yer aldığı odaya göre daha yüksekte yapılmıştır. Atların bulunduğu yerin yükseklik oranı diğer kurganlardakinden daha fazladır. Bu nedenle yaz aylarında oda içindeki buzlar kısmen eridiğinde bozulmalar meydana gelmiştir. İkisi hariç, atların yeleleri kesilmiştir. Ayrıca kuyrukları da örülmüştür ve koşum takımları I. Pazırık kurganında bulunan koşum takımlarına benzer. Buradaki genç atların köpek dişlerinden onların sonbaharda öldükleri anlaşılmaktadır.17
III. Pazırık Kurganı
III numaralı kurgan 1948 yılında açılmıştır. Bu kurganın yapımında büyük taş blokların da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mezar kısmı üzerindeki ağaç kütüklerinden başka, alternatif olarak yerleştirilmiş taşlar ve kaya parçalarıyla da korunmuştu. Bu taş tabakalar arasında tahta kürek, tahta kamalar, ahşap yedi tekerlek ve bir arabanın kalıntıları bulunmuştur.
Bunlardan başka duvarların içeri çökmesini önleyen ahşap panellerin de izleri tespit edilmiştir.
Daha alt kısımda kuzey tarafta üç dikey ayak ile güneyde üç dik ayak daha yer alır. Bunlar birbirlerine çapraz hatıllarla bağlanmıştır. Ayaklar üstteki yapıyı taşırlar.
Bu çapraz hatılların altında, dış odanın çalılardan oluşan ilk tabakası vardır. Bundan sonra eş seviyede ve kalınlıkta karaçam ve kayın ağacı tomrukları yer alır. Aralardaki boşluklar Altay bölgesine özgü bir çeşit yosunla doldurulmuştur. Çatıda ayrıca dört tabaka huş ağacı ve çam ağacı kabuğu tabakası vardı. Ağaç kabukları geniş şeritler halinde olmadığı için onların ilkbahar ve yaz aylarında ağaçlardan soyuldukları anlaşılmaktadır.
Çapraz hatılların bulunduğu yer ile kısmen odanın yer aldığı kesimde Jettmar’ın anlatımına göre, toplam 14 at iskeleti bulunmuştur. Rudenko bunların karışık bir düzenleme ile yerleştirildiğini belirtir. Buz içinde donarak kalmış malzemelerin dışında kalan şeylerin çoğu çürümüştür. Kalıntılardan anlaşıldığına göre en iyi ve zengin koşum takımları bulunan atlar doğu tarafındadır. Bu atlar aynı zamanda maske ile de süslenmişlerdir.
Buradan soyguncuların açtığı tünel vasıtasıyla daha aşağıya devam edilince iç içe yer alan iki odaya rastlanmıştır. Burada iç ve dış duvarlar arasındaki boşluklar taş ile doldurulmuştur.
İç oda 1.28 m. yüksekliğindeydi ve duvarları düzeltilmemişti. Burası I. Pazırık kurganındaki defin odasına benziyordu ve cesedin bulunduğu iç kısım ile onun dışındaki duvarlar arası taşlarla doldurulmuştu. İç ve dış çatı arasında da bir boşluk vardı. Odanın içinde 35 cm. genişliğinde ağaç kütüğünden oyulmuş dar bir lahit bulunmaktaydı. İçi boştu, çünkü soyguncular cesedi çıkarmış ve yere bırakmışlardı. Cesedin kafasındaki delikten mumyalanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Mezarın diğer buluntuları öteki kurganlarla uygunluk gösterir. Küçük masalar (iki tane bulunmuştur), koyun kemikleri, sığır boynuzundan yapılma parçalanmış ve soygundan evvel ağaç lahitin içinde bulunduğu sanılan bir davul bunlardandır.
Doğu duvarına asılı bir deri miğfer bulunmuştur. Bunun yanında ölünün başının altına konan ahşap bir yastık, iskelet ile yastık arasında da buhur için kullanılan çubuklar vardır. İskeletin kafasının yanında da tahta bir kürek bulunmuştur. Burada adamın iki kat keçeden yapılmış pantolonunun kalıntılarına ve ayrıca ipek ve kürk parçalarına rastlanmıştır. Bunlardan başka, ipek para kesesi, bir ipek parçası, samur kıyafet parçaları, ok gövdeleri de bulunmuştur. Mezarda ayrıca üç tane sepet örgüsü biçiminde, ağaç dallarından örülmüş (hasır) kalkan bulunmuştur.18
IV. Pazırık Kurganı
II. ve III. Kurganlarla aynı yıl içinde (1948) açılan bu kurgan 24×1.40 m. ebadında olup diğerlerine nazaran oldukça küçüktür (Resim 6). Diğer büyük üç kurgan gibi bu kurgandan da doğuya doğru dikili taş sıraları uzanmaktadır. III numaralı kurganın güneyinde yer alan bu kurganın üst tabakaları kaldırıldığında dört ana yöne yönlendirilmiş, tam kare olmayan (5.30×5.60 m.) ve kurganın kuzeybatısına doğru kaymış bir çukurla karşılaşılmıştır. Kurgan altındaki çukur 30 metrekarelik bir alanı kaplamaktaydı.
Bu çukur taş bloklarla doldurulmuştu. Mezar inşasıyla ilgili olup mezara bırakılan tahta kamalar vardı. Taş dolgu temizlendiğinde ahşap kirişlerden (kütüklerden) oluşan bir tabakaya ve daha altta ise ahşaptan yapılmış bir tek odaya rastlanmıştır. Bu odanın yanında yani, çukurun kuzey kısmında atlar gömülmüştür. Ayrıca defin odası ile at gömüsünün bulunduğu yer arasında kütüğe oyulmuş basamaklardan oluşan merdiven ele geçirilmişti. Bu kısım hariç, mezar ile çukurun duvarları arasındaki boşluk taşlarla doldurulmuştur. Odanın tavanının üzerine ise ağaç parçaları ve fundalıklar konulmuştu.
Pazırık Kurgan I ve II’deki iç oda şeklini tekrarlayan odanın içindeki buz eritildikten sonra, dar cephelerinde halkaları bulunan karaçam kütüğünden oyulma iki lahit bulunmuştur. Buradaki büyük lahitte başı doğuya bakan ve sol tarafına yatırılmış yaşlı bir adamın iskeleti, diğer lahitte ise başı doğuya bakan sırt üstü yatırılmış 15 yaşında bir kızın iskeleti vardır. Kafatasları öldükten sonra açılmıştır. Lahitin ölçüleri 3 m. x 70-60 cm. x 40-37 cm.’dir (yükseklik).
Masa ayakları ve üst parçaları, tahta yastık, ren geyiği boynuzundan yapılmış bir kuş başı mezar odasında yer alır. Mezarın dışında merdiven olarak kullanıldığı anlaşılan üzeri basamaklı bir sandık vardır.
Kütükten kiriş tabakaları kaldırıldığında bunların arasında kalan 14 atın kalıntısı ele geçmiştir. Bunlar defin odasının kuzeyinde olup, çukurun dibine konulmuştur. Yer dar olduğundan at kadavralarının dokuzu çapraz yatırılmış olup altısının başı kuzeydoğuya döndürülmüş, üçünün ise güneydoğuya çevrilmişti. Bunların üstüne yine çapraz olarak yerleştirilen atların başı ise batıya bakmaktaydı. Koşum takımı ile altın kaplı deri parçaları, kamçılar, ahşap ve bronzdan yapılmış koşum takımı parçaları da kalmıştır. Bunlar arasından hayvan üslubunun güzel parçaları çıkmıştır. 19
V. Pazırık Kurganı
V. Pazırık kurganı da diğerlerinin gösterdiği özellikleri genel olarak içermektedir. Kurganın üzerinde üç ton gelen kaya ve taş parçaları olmasına rağmen maalesef bu kurgan da tamamen soyulmaktan kurtulamamıştır.
Kurganın altında çukurun ortasında çapı normal, ancak uzunluğu olağandışı olan bir tünelden mezar odasına inilmektedir. Burada bir kadın ve bir erkeğe ait iki tane tahta lahit bulunmuştur. Lahit kapağı diğer dış bükey kapaklardan farklı olarak üçgen biçimini veriyordu. Cesetler epeyce zarar görmüş olmakla birlikte, bunlarda mumyalama izleri belli olmaktadır. Erkek cesedinin eli kasık kemiği üzerinde idi ve ayrıca el parmağa bağlanmış bir iple oraya tutturulmuştur. Mezarda 4. Pazırık kurganındakine benzer 4.13 m. ölçülerinde bir kütüğe 16 cm. aralıklarla yapılan basamaklardan ibaret bir merdiven bulunmuştur. Defin bölümünde en içteki oda 1.4 m. (yükseklik)x2.3 m.x5.2 m. ölçülerindeydi. Bunun dışındaki oda 3.4 m.x6.4 m.x1.9 m. (yükseklik) idi. Zemin 13 kalastan meydana getirilmiş olup, içteki odanın çatısında 13 tomruk, dıştaki odanın çatısında ise 18 tomruk bulunmaktaydı. İç ve dış odanın arasındaki boşluk 2. Pazırık kurganında olduğu gibi doldurulmamıştır. Dış odanın çatısında dört tabaka halinde huş ağacı kabukları bulunuyordu. Ağaç kabukları şeritler halinde dikilerek birleştirilmiştir. Böylece kabuklardan oluşturulmuş yüzey odanın çatısından daha geniş olup kenarları altta dış odanın (Rudenko bizim iç ve dış oda tabir ettiğimiz kısımlar için kutu/sandık terimini kullanmaktadır. Herhalde küçük kutu şeklinde odacık denilmek istenmektedir) kütüğüne asılmıştır. Diğer kurganlarda olduğu gibi burada da çatıyı destekleyen direkler bulunmaktaydı. Bu ahşap direkler 2.6 m., 2.65 m. yüksekliğinde ve 50 cm. çapındaydı.
Bu odanın içerisinde keçe veya ipekten yapılmış çeşitli eserler de ele geçmiştir. Ayrıca odanın çeşitli kısımlarında dokuz at cesedi bulunmuştur. Başları batıya döndürülmüş bu atlar diğer mezarlarda olduğu gibi yine koşumlarıyla birlikte gömülmüştür. Atlardan beşi keçe ile bir tanesi ise kumaş ile örtülmüştür. Bu atlardan birinin diğerlerinden çok daha iyi bir şekilde tımar edildiği dikkati çekmektedir.
Herhangi bir metal kısmı bulunmayan ahşap dört tekerlekli zarif bir araba atlarla birlikte bulunmuştur. Araba tahta çubuklardan yapılmış ve üzeri keçe ile kaplanmıştır. Mezarda büyük bir keçe yaygı ile birlikte bir de çadırın tepe kısmı ele geçirilmiştir. Sözü edilen keçe yaygıda, tekrarlanan bir atlı figürü, elinde bir ağaç bulunan önemli bir figür önünde durmaktadır. Burada ayrıca yine üst kısmı sökülebilir tarzda yapılmış üç tane masa bulunmuştur. Bunlardan başka zarı çürümüş bir davul bulunmuştur. Bu davullar diğer kurganlardaki örnekler gibi ikiye bölünmüş öküz boynuzundan yapılmıştı.
Mezar odasının dışında uzunluğu ve genişliği 2 m. olan (atların gömüldüğü kısımda ele geçmiş) bir halı bulunmuştur. Her cm. karesinde 36 düğüm vardır. Jettmar’a göre bu orta kalitede bir halıdır. Ancak bize göre özellikle devrini de göz önüne alırsak oldukça kaliteli bir halı olduğunu kabul etmek gerekir. Bu halının orta kısmı 24 kareye bölünmüştür. Ayrıca bordürlerinde geyik, atlılar ve grifon figürleri vardır. Bu halı üzerinde daha sonra ayrıntılı olarak duracağız.20
Başadar Kurganı
Başadar’daki iki numaralı kurgan diğer birçok kurgan gibi soyulmuş durumdaydı. Bunun çapı 58 m. ve yüksekliği 2.7 m. idi. Yer yüzeyinden altı metre aşağıda bulunan oda tek duvarlı basit bir yapıdaydı. Burada iki ağaç lahitten birinde bedeni mumyalanmış bir erkek cesedi diğerinde ise yine mumyalanmış bir kadın cesedi bulunmaktaydı. Kadın lahdinin üzerinde sadece basit süsleme bulunurken, erkek lahtinin kapağında dört kaplan, iki erkek domuz, iki dişi boynuzsuz geyik, üç tane erkek keçi resmi vardı. Lahdin güney kısmında ise dört kaplan tasviri vardı. Mezarda ayrıca bir erkek çizmesi görülmektedir.
Defin odasında, ayrıca kumaş parçaları, deri eserler, bronz levhalar, boynuzlar, çadır direği, geyik ve koyun kemikleri, tabak içinde etler, pişmiş toprak kaplar vs. bulunmuştur.
Mezarda 14 at cesedi bulunmuştur. Bunlar yine koşum takımlarıyla birlikte gömülmüşlerdir. Atlardan biri koç boynuzlu bir maske taşımaktadır. Jettmar, bu kurganda cm. karesinde 70 düğüm olan bir halı parçasının eyerlerden birinin üstünde bulunduğunu söylemektedir. Ona göre bu V. Pazırık kurganında bulunan halıdan daha eskidir.
Bize göre bu kurgan da Proto-Türk veya Hun Dönemi’ne tarihlenebilir.21
Şibe Kurganı
Tip olarak Pazırık kurganlarına yakın özellikler gösteren bu kurgan, 1927 yılında Griaznov’un yaptığı kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Ursul nehrine yakın bir yerde Şibe mıntıkasında bulunan mezarın üzerinde 45 m. çapında ve 2 m. yüksekliğinde bir tepe bulunmaktaydı. Bunun altında 7 m. derinliğinde bir çukur bulunmaktadır. Bu çukurda altta 5×3 m. ebadında karaçam kütüklerinden yapılmış bir oda yer alır. Tavan da boylamasına yerleştirilmiş karaçam kütüklerindendir. Söz konusu odanın üzerinde yer alan 3 büyük çapraz kirişin üzerinde 13 ağaç kütük tabakası yer alır. En üst tabaka ise çalı çırpıdan meydana gelir.
Bu odanın da içinde daha küçük bir iç oda bulunmaktaydı. Duvarlar ile tavan arasında 20 cm.’lik bir boşluk bulunmaktadır. Bu içteki ceset odasında ağaçtan oyulmuş bir lahit bulunmaktadır. Bu lahitte yaşlı bir adam ve çocuk iskeleti bulunmuştur. Cesetler mumyalanmıştır. Üç tarafta, çukurun duvarları ile dış oda arasında kalan boşluklar taşlarla doldurulmuştur. Boş bırakılan kuzey tarafında ise 14 atın kalıntısı bulunmuştur.
Mezar diğerleri gibi soyulmuş olduğundan dolayı, ancak soyguncuların gözünden kaçmış küçük değerli eşyalar ele geçirilebilmiştir. Altın düğmeler, elbise süs plakaları, değişik geometrik şekilli objeler, ok başları, üzeri hayvan figürlü plakalar, cesedin bulunduğu yerden çıkarılmış eserlerdendir. Bazı eserlerde altın kakma tekniği uygulanmış olup, demir plakalar üzerinde siyah boya izlerine de rastlanmıştır.
Altın eserler atların gömüldüğü yerde daha çok kalabilmiştir. Ayrıca boncuklar, püskül tutucular ve hayvan üslubunda yapılmış objeler de karşımıza çıkmaktadır.
Kurganda verniklenmiş kaplar (M.Ö. 86-48 yıllarına ait) da ele geçmiştir. Sözü edilen kurgan bu kaplar sayesinde tarihlendirilebilmiştir.22
Berel ve Tüekta Kurganları
Ünlü araştırmacılardan Radloff, 1865’te, Güney Altaylar bölgesinde Berel bozkırında büyük bir kurgan keşfetti. Mezar odasının kuzeyinde 4 attan oluşan dört sıra halinde atlar ile daha yukarıda 8 at kadavrası ele geçmiştir.
Güneyde atların yüksekliği ile aynı seviyede, ağaçtan oyulmuş bir lahit bulunmuştur. Bu lahtin üzerine raptedilmiş bakır grifon tasvirleri bulunmaktadır. Çukurun aşağısında ağaç gövdesinin altında oldukça tahrip olmuş bir insan iskeleti ile ayrıca 14 atın kalıntılarına rastlanmıştır.
Atların bulundukları yerden de önemli buluntular ele geçmiştir. İskit tipi demir bir hançer, eyerin ön boyunduruğunu süsleyen altın varakla kaplı hilal şekilleri, koşum takımı süsü olan realist görünüşlü geyik başları önemli buluntulardandır.
İki büyük kurgandan oluşan Tüekta kurganlarından birincisinin tepe kısmı 68 m. çapında ve 4 m. yüksekliğindedir (Resim 7). Yedi metreden aşağıda çift duvarlı geniş bir mezar odası vardır. Yine hırsızlar tarafından soyulan bu mezar bir erkek mezarı idi. Mezarın envanteri diğer kurganlarda olduğu gibidir. Adamın giysileri, Küçük masalar, haşhaş yakmakta kullanıldığı düşünülen ocaklar, hançer kını, ok gövdeleri, demir kılıç parçaları vs. buradan ele geçmiştir. Ameliyat masasını andıran 2 m. uzunluğundaki bir masanın mumyalama işi için kullanıldığı zannedilmektedir.
Mezardaki atların koşum takımları yok, ancak eyerleri vardır. Eyerler deri ve ağaç kabukları ile süslenmiştir.23
Noın Ula Kurganları
Arkeolog Kozlov ve kazı heyeti tarafından gün ışığına çıkarılan Noın Ula kurganları (Resim 😎, Urga-Kâkhta yolu üzerinde, Baykal gölüne akan Selenga Nehri yakınında Noın Ula dağlarında yer almaktaydı. Bu mezarlar M.Ö. II-I. yüzyıllara tarihlendirilmiştir. Ancak başka bazı araştırmacılar bu tarihin M.S. I. yüzyıla kadar indirebileceği düşüncesindedirler. Burada üç grup oluşturan, çok sayıda kurgan söz konusudur. Ögel’e göre bu kurganlardan bilhassa 1, 6, 12, 23 ve 25 numaralı olanları Hun prenslerine ait kurganlar idiler. Burada toplam 212 kurgan tespit edilmiş ve arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılmıştır.24
Dikdörtgen şeklinde olan mezarlarda aşağıya inen merdivenler vardır. Genel olarak bakıldığında her mezar odası (daha dıştaki oda) 5 m.’den daha uzun olan ve iki-üç m. genişliğinde ve 1-3 m. yüksekliğindedir. Duvarlar ve çatı kütüklerden yapılmıştır. Çatıda ayrıca ağaç direklerle de taşınır. İçteki oda daha küçüktür. Boyu 3 m. den fazladır. Genişlik ve yüksekliği aynı ölçülerdedir. Phillips’e göre ağaçtan oyma lahitte yatan cesetler Avrupai tipin bazı özelliklerini gösterir. Duvarlar, çatılar ve zemin ipek, keçe, ve yünlü kumaşlarla kaplıdır. At kurbanına işaret eden kemikler bulunamamıştır.
Noın Ula kurganları yine araştırmacılardan evvel hırsızların girdiği kurganlardandır. Bu nedenle burada da soyguncuların dikkatinden kaçan bir iki küçük parça dışında altın eser ele geçirilememiştir.
Kazılan kurganlardan birinin ölçüleri (6. kurgan) 16×14 m boyutundadır. Ancak yer düz olmadığı için yükseklik yarım ile bir buçuk metre arasında değişmektedir. Bu ölçüler kurgan (taş yığın) kısmına aittir. Bu yığının altında yer alan ve kare şeklinde olan mezarın derinliği 9 m. kadardır. Mezarın girişini teşkil eden çukurun duvarları ağaçtan yapılmıştır. Duvarların üçünün dik olduğu, dördüncüsünün ise dışarıdan içeriye doğru meyilli olarak ele alındığı anlaşılmaktadır. Bu husus ağaçtan oyulmuş lahtin buradan mezara indirildiğini göstermektedir. Ancak söz konusu bu kısım yine de lahtin bulunduğu asıl mezar odası değildir. Buradan dehlizle girilen daha aşağıdaki bir bölme asıl tabut odasıdır. Bu kısım 3×1.70×1.20 m. ölçülerindedir. Bu bölümde de ağaç tomruklardan yapılmış duvarlar ve çatı söz konusudur. Hükümdara ait olduğu kabul edilen cesed 216x77x78 cm. ölçülerindeki, köşeleri sivriltilmiş bir ağaç lahitte yer almaktadır.
Mezarda tunç eşyaya çok, demir eşyalara ve altın eşyaya (çoğu soyguncular tarafından alınmıştı) az rastlanmıştır. Cesetlere ait kaftan, başlık ve geniş pantolonlar bulunmuştur. Burada ayrıca çeşitli dokuma ve kumaşlar ele geçirilmiştir. En önemli buluntulardan biri tabutun altında bulunmuş olan keçe yaygıdır. Bunun üzerinde hayvan üslubunda bir hayvan mücadele sahnesi bulunmaktadır (grifon ve bir yak öküzü arasında savaş).
Bunun gibi geyik-kartal mücadelesini içeren örnekler de bulunmuştur. Bu mücadele sahneleri yünlü kumaştan aplike olarak keçe üzerine işlenmiştir. Mezarda ayrıca ağaç veya metalden yapılmış çok çeşitli kaplar, tunçtan yağ lambası, tunçtan içinde et pişirilmiş bir tencere, kulpları hayvan başı biçiminde bir çaydanlık, içi yün ile doldurulmuş iki deri yastıktan ibaret eyerler ve at koşum takımları, mitolojik kurt figürlü kemikten yapılmış bir takı ele geçirilmiştir. Bu arada Çin’den gelme olduğu kabul edilen bazı eşyalara da rastlanmıştır. Eserler üzerinde göze çarpan en önemli özellik ” hayvan üslubu” kapsamına giren tasvirlerdir.
25 numaralı mezardan çıkarılan yün işleme örtüde Avrupai tipe yakın hatlarla tasvir edilmiş bir Hsiung-nu (Hun) Türkünün portresi görülmektedir.25
Katanda Kurganları
W. Radloff Sibirya ile ilgili ünlü eserinde, Güney Altaylar’da bulunan bir kısım mezarların, kendi yönetiminde nasıl açıldığını anlatmaktadır. Bunlar arasında Katanda mezarlık alanındaki kurganlar da önemli yer tutmaktadır.
Sözü edilen araştırmacının açıklamalarına göre; yukarı Katanda nehrinin, sol sahilinde Katanda Köyü civarında, dört mezarlık alan bulunmaktadır.
I. alan 30-40 kurgandan meydana gelir, ikinci alandaki en önemli kurgan üstü düz kaya parçaları ile örtülmüş bir büyük kurgan idi ve bu kurgan tepesinin etrafındaki alanda üzerinde taş yığınları bulunan 20 kadar başka mezar daha bulunmaktaydı. Bu bölgedeki üçüncü mezarlık Katanda’nın yukarı mecrasının sağ sahilinde bulunmaktaydı. Burası birinci mezarlık alanına benzemekteydi.
Dördüncü mezarlık alanı ise Katanda mansabının batısında olmak üzere Katunya sahilindeydi. Burada üzerine taş yığılmış az sayıda mezar bulunuyordu.
Radloff’un anlattığına göre söz konusu bölgede el sürülmemiş ve birbirine benzeyen üç kurganlı mezarın yapısı şu şekildeydi.
Mezarın üzerinde ufaltılmış taş parçaları yer alıyordu. Yer seviyesinden itibaren kazılmış alan da aynı şekilde taşlarla doldurulmuştu. Burada dört köşeli bir çukur bulunmaktadır. Doğuya doğru yönelen bu çukurun batı kısmında doğusuna nazaran daha fazla ve büyük taşlar vardı. Bu taşların altındaki mezar odalarında yedi at ve bir kulun kalıntısına rastlanmıştır. Bu atlar bir taş tabaka üzerindeki bölmelerde yer alıyordu. Bunun altında yer alan mezar çukurunun kuzey kısmı daha derin kazılmış olup aşağıya inmekteydi. Bahsedilen son kısımda koyun kemiği parçalarına ve üç insan iskeletine rastlanmıştır. Cesetlerden biri kadındır.
Kadın iskeletinin yanında bakır küpeler, başının üzerinde bakır levhacıklarla süslü kumaştan ibaret bir ziynet eşyasının izleri, yanında demirden bir kelt, balık kemikleri, sağ el parmağında gümüş yüzük bulunmuştur. Ayrıca bir de deri bakır levha süslü çoraptan da söz etmeye değer.
Erkek iskeletin sağ ve sol yanlarında, elin bulunduğu yerde bir bileği taşı, demir ve kemikten oklar, bıçak, bir mızrak ucu ve yay parçaları bulunuyordu.
İlginç olan, söz konusu kurganın altındaki mezar kısmında ağaç kütüklerden yapılma duvarlardan söz edilmemesidir. Ancak Radloff 21-29 Haziran 1865’te kazdığı ikinci mezarlık alanında kazılan kurganlardan birinin altında daha önceki örneklere benzer şekilde çam ağacından yapılmış odalara rastlamıştır.26
Ögel’ in bildirdiğine göre Katanda’daki bu kurganlardan birinin iç genişliği 20 m. kadardı. Burada eğri bir kılıç (araştırmacı bunu Türk kılıcı olarak nitelendiriyor) bulunmuştu. Aşağıya doğru daralan odanın ortasında ağaç lahitler bulunuyordu. Bu kısmın tavanı ve duvarları karaçam kütüklerinden yapılmıştı. Boyları 1.80 m.’ye yakın olan iki iskelet, üçer ayaklı iki sedye üzerinde bırakılmıştı. Kurganda ayrı bir bölmede altı at kadavrasına rastlanmıştır. Bu kurganda da çeşitli eşyalar ele geçmiştir.27
Esik Kurganı
1969-70 yıllarında, Kazak Bilimler Akademisi’nin Tarih, Arkeoloji ve Etnoğrafya Enstitüsü’nün Arkeoloji bölümü başkanı, Kemal Akişoğlu’nun yönetiminde kazılan, Alma Ata şehrinin 50 km. yakınında şimdiki Issık kasabasında bulunan Esik (Issık) kurganı, bir çanağın üzerindeki yazılar ve cesedin üzerindeki altın zırh nedeniyle bilim aleminde büyük yankılar uyandırmıştır. Cesedin altın zırhının ve çok sayıdaki altın eşyanın mezarda ele geçirilmesi kurganın soyulmadığını göstermektedir. Açılan mezarın içinden dört bine yakın altın eşya çıkarılmıştır.
7 m. derinliğindeki mezar odasının üzeri yine toprak-taş yığınıyla kapatılmıştı. Bu oda, diğer Hun kurganlarında olduğu gibi inşa edilmiştir. Kalın çam kütüklerinden yapılmış mezar odasının ölçüleri 3×2 m. ebadındadır. Odanın derinliği ise 1.20 m. dir. Ancak çam kütüklerinin içerden yontularak düzleştirildiğini görüyoruz. Araştırmacıların açıkladığına göre mezar odasının ahşap strüktürü dışarıda hazırlanmış ve sonra kazılan çukura indirilmiştir. Zeminden kurganın tepesine kadar olan yükseklik 9 m.’yi, kurganın üzerindeki suni tepenin çapı ise 60 m.’yi bulmaktadır.
18 yaşında olması gereken genç bir prense ait cesedin üzerindeki altın zırh başlı başına bir sanat şaheseridir. Ancak esasında altın olan kesim zırhın üzerinde bir tabaka teşkil eder (Resim 9).
Cesedin başında üzerinde altından yapılmış tasvirlerin aplike olarak yer aldığı (Resim 10) külah şeklinde bir başlık bulunmaktadır. Başlığın tepesinde de bir hayvan heykelciği yer alır. Ayrıca ok uçları, altın yapraklar, dağ kıvrımları üzerinde dünya ağacında kuşlar, arslan, dağ keçisi gibi mitolojik ve sembolik açıdan önemli olan hayvan tasvirleri vardır. Başlığın önünde boynuzlu-kanatlı atlar simetrik olarak yer almaktadır.
Zırh gömlek, eşkenar dörtgenler şeklinde birleşen parçalardan oluşur. Eşkenar dörtgenlerin bir tarafında üçgenimsi yaprak şekilleri vardır. Kolların üst kesimlerinde ve yenlerinde arslan başları bulunmaktadır. Yaka çevresinden aşağıya inen ve etekte de devam eden şerit de arslan başlarından oluşmaktadır. Deri kemer üzerinde altın aplike kemer plakalarında hayvan tasvirleri bulunmaktadır. Kemer levhalarında dizleri bükük boynuzları arkaya doğru uzayan geyik tasvirleri, üsluplaşmış arslan başları bulunmaktadır.
Cesedin giydiği pantolonu ve çizmesinin yukarı taraflarıyla dizleri de altınla süslüdür.
Prensin sol tarafında kını altınla kaplı hançeri bulunmaktadır. Sağ tarafında da kemerine altınla bağlanmış iki tarafı keskin bir kılıcı bulunmaktadır. Onun ayrıca yine altın kaplı bir kamçısı da ele geçirilmiştir. Hançerin kabzasında ve kınında da hayvan tasvirleri yer alır. Aynı husus kılıç içinde geçerlidir.
Mezardan diğer benzeri mezarlarda olduğu gibi, çeşitli başka eşyalar da ele geçmiştir.
Esik kurganından çıkarılan eserlerin hepsi Hun sanatının yapım ve süsleme tekniklerine uymaktadır. Hayvan tasvirleri Türk hayvan üslubuna uygun olarak ele alınmıştır.
Mezardan ele geçen çeşitli eşyalar arasında keramik kaplar, ahşap tabaklar, 2 gümüş kupa ve yazının üzerinde yer aldığı bir gümüş çanak ile başka birçok obje ortaya çıkarılmıştır.
Öncelikle bu buluntuların hangi topluluğa ait oldukları meselesi tartışma konusu olmuştu. Kazıyı yapan Kazak-Türk arkeologları bu eserleri genellikle M.Ö. V-IV. yüzyıllara ve Sakalara mal etmektedir. Kazaklar kendi kökenlerini Türk olarak kabul ettikleri Sakalara dayandırdıkları için bu şekilde bir düşünceye varmışlardır.
Yapılan çeşitli araştırmalar eserlerin Bozkır kültürüne mensup Türk veya en azından Türklerle akraba (ya da Türkleşmiş) bir kavim tarafından yapıldığına işaret ediyor. Yazının Göktürk Kitabelerinin alfabesine benzerliği ve eserlerin mitolojik, ikonografik özelliklerinin Hun sanatına çok uygun oluşu nedeniyle, özellikle Türkiyeli Türk araştırmacılar bunları Hun eseri olarak nitelemişlerdir.
Muhtelif şekillerde (kaşık, kepçe, bardak gibi) tanımlanan gümüş çanak üzerinde 26 harf tespit edilmiştir. Bu harflerin okunması çalışmalarında özellikle Olcas Süleymanov’un yaptığı çeviri yankı uyandırmıştır. Onun dışında Prof. Musabayev’in, transkripsiyon ve tercümesi pek taraftar bulmamıştır. Bununla birlikte eserler üzerinde olduğu gibi, çanak üzerindeki yazının çözülmesi için yapılan çalışmalar da halen devam etmektedir.
İlk tercümeyi yapan Süleymanov şöyle bir ifadeyi önermiştir: “Khan uya Üç otuzı (da) yok boltı utığsi tozıltı”. “Han’ın oğlu yirmi üç yaşında yok oldu (Halkın?) adı sanı da yok oldu.”28
Ulandırık (Ulandryk) Kurganları
Bu kurganlar da kısmen proto-Türk ve kısmen de Hun kültürü olarak kabul ettiğimiz Pazırık kültüründeki örneklerine benzer özellikler göstermektedir. Bunlar da Pazırık’ta olduğu gibi üzerinde yığma taştan suni tepelerin bulunduğu kurganlı mezarlar idiler. Bu nedenle genel kurgan tanımı altında incelenebilirler.
Buradaki kurganlardan Tashanta I kurganı, 25 m. çapında büyük bir kurgandır. Orta büyüklükteki kurganlardan 8 tanesi 15 m. çapında, küçük kurganlar ise 1.8 m. ile 6.5 m. çapları arasında değişen bir ölçü göstermektedir. Küçük gruptaki kurganlar 12 adet, orta gruptakiler 29 tanedir.
Üzerlerinde kurban olarak sunulan hayvanların kemikleri bulunan bu mezarlarda 42 kurganın yedisinde 2-20 arasında değişen şekillendirilmemiş dikili taşlar olan balballar vardı. Bazı kurganlar kiminde iki-üç tane olmak üzere taş çemberlerle kuşatılmıştı.
Toprağın altında cesedin defnedildiği yer, toprak seviyesinin altında dikdörtgen şeklinde idi. Bazı mezarlar kalas ve kütüklerle, çoğunluğuysa toprak ve taşlarla kapatılmıştı. Ceset çoğu kere (bazı yerlerde başı haricinde) doğrulmuş şekilde gömülmüştü. Defin odası birçok kurganda kütüklerden yapılmış bir oda şeklinde olup, cesedler Pazırık’takilere benzer şekilde ağaçtan oyma lahitlere defnedilmişti. Bunlar hemen hemen hepsinde koşum takımları bulunan atlarla gömülmüştü. Atlar başın gerisine vurulan bir balta darbesiyle öldürülmüştü. Toplam 42 kurganda gömülü olan 60 kadar insanın %65 ‘i kadın ve çocuklar %35’i erkeklerden meydana gelmekteydi.
Mezarlarda ölülerle beraber çeşitli türde ve standart yapıda silahlar, kısa kılıçlar, savaş baltaları, sadağı (kuburu) içinde ok ve yaylar, dallardan yapılmış kalkanlar (erkeklere ait olarak) bulunmuştu. Kadınlara ait eşyalar olarak ise daha çok saç kurdelesi, kolye, ayna, muskalar, küpeler, çanta içinde tarak vb. idi. Mezarlarda Pazırık’takilere benzer giysiler, günlük kullanım eşyaları vb. eserler ele geçmişti.29
Ukok Platosu Kurganları
Natalya Polosmak ve ekibi tarafından son yıllarda (1990-1991) kazılan, Moğolistan, Altay otonom bölgesi, Kazakistan sınırlarının kesiştiği bölgede Rusya fedorasyonu topraklarında yer alan Ukok platosunda keşfedilmiş kurganlı mezarlar tamamiyle Pazırık mezarlarındaki özelliklere uygun olarak inşa edilmiştir. Bunlar üzerindeki taş yığınları, tomruklarla desteklenmiş mezar odaları, ağaçtan oyma tabut ile benzeri şekilde ele alınmıştır. Yine cesetler eşyaları ile birlikte gömülmüştür. At cesetleri ayrı bölmelerde bulunmaktadır. Ele geçirilen eşya ve silahlarda hayvan üslübuna uygun tasvirler son derece yaygındır. Bu mezarların içlerinde özellikle Ak Alaha (Resim 11) kurganları ve Kuturguntas kurganı zikredilebilir.
Polosmak’ın yine bu civarda yaptığı bir kazıda bulunan (1993 yılı) soylu bir kadına ait mezar da çok önemlidir. Atların, bir hizmetçinin ve çeşitli eşyaların ele geçtiği mezarda lahit içinde bulunan mumyalanmış kadın cesedinin vücudu II. Pazırık kurganında bulunan adamın gövdesindeki gibi dövmelenmiştir. Bu dövmelerin tarzı da Pazırık II’deki adamın dövmesinin üslubuna uymaktadır. Kadının mezarında küçük çukur masalar üzerinde yemeklerin bulunması da bu benzerliğe işaret etmektedir.